Hakka-Doğru
  51 - 60 Kıssalar
 

CENNET KOMŞUSU
Vaktiyle padişahlardan biri şehri dolaşmaya çıkmıştı. Tanınmamak için kıyafetini değiştirmiş, yanına da bir kölesini almıştı. Halkın kendi yönetimi hakkında neler düşündüğünü öğrenmek istemişti.

Mevsim kıştı. Soğuk her yeri kasıp kavuruyordu. Yolu bir mescide düştü.
İki yoksul bir köşede titreyerek oturuyordu. Gidecek başka yerleri yoktu. Onların ne konuştuklarını merak eden padişah yanlarına sokuldu.

Fakirlerden şakacı olanı soğuktan şikayet ediyordu:
- Yarın cennete gittiğimizde bizim padişahı oraya sokmayacağım! Cennetin duvarına yaklaştığını görürsem, pabucumu çıkarıp kafasına vuracağım.

Öteki merakla sordu:

- Onu niçin cennete sokmayacakmışsın?

- Tabii sokmam. Biz burada soğuktan donarken o sarayında keyif sürsün. Bizim halimizden haberdar olmasın. Sonra da kalkıp cennette bana komşu olsun. Ben öyle komşuyu istemem arkadaş, dedi.

Gülüştüler.

Padişah kölesine:

- Bu mescidi ve adamları unutma! dedi.

Saraya dönünce mescide adamlarını yolladı. İki fakiri alıp saraya getirdiler.

Zavallılar başımıza neler gelecek diye korkuyla bekleşirken onları dayalı, döşeli bir odaya yerleştirdiler.

- Burada yeyip, içip yatacak, padişahımıza dua edeceksiniz. Cennette size komşu olmasına karşı çıkmayacaksınız, dediler.
Padişah ne iyi kalpli imiş, değil mi? Peygamberimiz yoksula yardım edenleri şöyle övmüştür:
"Bir mü'mini dünya dertlerinden kurtaranı, Allah, ahiret dertlerinden kurtarır."

 

 

PEYGAMBERİMİZ'İN CÖMERTLİĞİ
Kerem ve cömertlik Peygamberimiz'in tabii özelliğiydi. Bilhassa ramazan aylarında O'nun kerem ve cömertliğine sınır olmazdı.

Bir gün, bir adam, Rasûl-i Ekrem (S.A.V.) mer'ada otlayan keçilerini sayarken gelmiş ve bir kaç keçi istemişti. Rasûl-i Ekrem'de ona bütün sürüyü vermişti. Adam sürüyü kabilesine götürdüğünde:

-Hepiniz müslüman olunuz Muhammed (s.A.V) o kadar cömert ki, fakirlikten hiç korkmuyor, demişti.

Rasûl-i Ekrem (S.A.V) bazen birinden bir şey satın alır, sonra onu yine ona hediye ederdi. Kendilerine bir şey geldimi, derhal onu, başkalarına hediye ederdi. yanlarında bir şey, bir gece kalacak olsa ondan üzüntü duyardı.

Rasûl-i Ekrem (S.A.V)'in Hanımı Ümmü Seleme (Radıyallahu anha validemiz anlatıyor:

Rasûlüllah'ın yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sorunca:

"Dün aldığım yedi dinarı veremedim yanımda kaldı.", buyurdu.



RABBİM BANA SENİN NEZDİNDE BİR EV YAP
Nakledildiğine göre Firavun'un karısı Asiye kocasından gizli olarak iman etmiş, imanını saklıyormuş. Fakat Firavun sonunda durumu öğrenince, ona işkence edilmesini emretmiş, çeşit çeşit işkencelerden geçirildikten sonra Firavun ona "İmanından dön" diye teklif etmiş, fakat Asiye dönmemiş.

Bunun üzerine Firavun bir tomar kazık getirtmiş, bunlarla Asiye'nin vücudunun çeşitli yerlerine vurmuşlar sonra. Firavun karısına bir daha "dininden dön" diye teklif etmiş, Asiye ona şöyle cevap vermiş, "Senin zorbalığın ancak benim nefsime hükmedebilir, kalbim ise Allah'ın himayesindedir. Beni kıymık kıymık doğrasan bile sadece Allah'a karşı duyduğum sevginin artmasına sebep olabilirsin."

Derken Hz. Musa (A.S.) Asiye'nin yanına varmış, Asiye onu görünce "Ey Musa! söyle bana, Rabb'im benden hoşnud mu, yoksa bana kızgın mı?" diye seslenmiş. Hz. Musa ona şu cevabı vermiş, "Ey Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, yani hepsi senin özlemini çekiyor, ulu Allah seninle iftihar ediyor, ne istiyorsan bana söyle, mutlaka yerine getirilecektir."

Bunun üzerine Asiye şöyle dua etmiş,Asiye'nin bu duası Kur'an-ı kerimde Allah tarafından bize nakledilmektedir. Ulu Allah şöyle buyuruyor:

"Ey Rabb'im! Bana Cennet'te senin yanında bir ev yap. Beni Firavundan ve onun amelinden kurtar. Beni zalimler düruhundan kurtar." ( Tahrim süresi, ayet:11)

Selman-ı Farisi'den (R.A.) rivayet edildiğine göre Firavun'un karısı Asiye'ye uygulanan işkencelerden biriside kızgın güneş altında yanmaya bırakılması idi, fakat işkenceciler çekilip gidince, melekler onu kanatlarının gölgesi altına alırlardı, bu sıradaevini görürdü.

Hz. Ebu Hüreyre'den (R.A.) rivayet edildiğine göre firavun, karısı asiye için yere dört kazık çakmış, kadını bunların üzerine yatırmış, göğsünün üstüne de bir değirmen taşı bindirerek bu durumda onu kızgın güneşe doğru çevirip yanmaya bırakmış. Asiye bu halde iken başını göğe kaldırarak az önce naklettiğimiz ayetteki dua ile Allah'a seslenmiş ve "Ey Rabbim bana Cennet'te senin yanında bir ev yap..." demiş.

Hasan-ül basri (rahimehullahy) der ki, "Allah O'nu en şerefli bir şekilde kurtararak cennete çıkardı. O orada yer, içer." Bundan anlaşıldığına göre Allah'a (C.C.) sığınmak, O'ndan yardım dilemek, sıkıntı ve bela anında O'ndan kurtuluş istemek salihlerin bir geleneği ve mü'minlerin bir göreneğidir.



 

RAHİP CÜREYC
Resûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu anlatıldı:

-"Eğer Rahip Cüreyc'ın Fıkıhtan yana bir bilgisi olsaydı; bilirdi ki, anasına icabet, Rabbine (nafile) ibadetten daha faziletlidir."

Ravi diyor ki:

-Rahip Cüreyc'in hikayesini başkaları anlatırkende dinledim. Şöyle idi:

- O , İsrailoğulları arasında rahip bir kimse idi. İbadethanesinde Allah'a ibadet ediyordu.

Bir gün, namaz kılarken, annesi geldi:

-Ey Cüreyc! Diye seslendi. Namazda olduğu için, anasına cevap vermedi. Çağrısına cevap alamayan anası, şöyle beddua etti:

-Fahişe kadınların iftirasına uğrayasın.

O bölgede fahişe bir kadın vardı. Bir iş için dışarı çıkmıştı. Cüreyc'in ibadethanesi yanında onu bir çoban tuttu; işini gördü. O fahişe kadın hamile kaldı. O bölge halkı ise, zine işini çok büyütürlerdi. Kadının durumu, o bölgede açığa çıktı. Doğumunu yaptıktan sonra, padişahahaber verdiler; dediler ki:

- Falan kadın, zinadan bir çocuk doğurdu.

Bunun üzerine, kadını getirtti ve sordu:

- Bu çocuk kimden?

-Rahip Cüreyc bana saldırdı, çocuk ondan kaldı, deyince, padişah yardımcılarını ona yolladı. Namazda idi. Çağırdılar; onlara cevap vermedi. Bundan sonra, balyoz getirdiler; ibadethaneyi yıktılar. Rahibin boynunada bir ip taktılar. Padişaha götürdüler.

Padişah ona şöyle dedi:

- Sen kendini abit gösteriyorsun; sonra da, insanların harem perdesini yırtıyorsun. Sana helâl olmayan işi yapıyorsun!

- Ne yapmışım? Deyince, padişah şöyle dedi:

-Falan kadınla zina etmişsin.

- Ben yapmadım dedi, dedi; ama onun doğru söylediğine inanan olmadı.

Yemin etti; yine inanmadılar. Bundan sonra:

- Beni anama götürün, dedi. Anasının yanına götürdükleri zaman:

-Ey anacığım, bana beddua etmiştin; Allah kabul etti. Şimdi duâ et; Allah bu işi benden alsın.

Anası şöyle dua etti:

-Allahm, eğer Cüreyc'i bedduam tuttuysa onu kurtar.

Bundan sonra, Cüreyc,padişaha gitti ve sordu:

-Şimdi o kadın ve çocuk nerede?

Kadını ve çocuğu huzura getirip sordular:

-Bu işi sana bu mu yaptı?

-Evet bu yaptı, deyince, Cüreyc, elini çocuğun başına kuydu ve şöyle dedi:

-Seni yaratan hakkı için, baban kim?

Allah'ın izni ile çocuk konuştu ve şöyle dedi:

-Babam falan çobandır.

Kadın bunu duyunca, hakikati söyledi.

-Sen doğrusun; ben yalan söyledim. Bu işi bana bana falan çoban yaptı.

Bir başka rivayette ise:

Henüz doğum yapmamıştı. Cüreyc ona sordu:

-Bu çocuğu nereden aldın?

-Senin ağacın altındani dedi. Onun anlattığı ağaç, Cüreyc'im ibadethanesinin altındaydı.

KISSALAR

Cüreyc:

-Beni o ağacın altına götürün dedi.

Oraya götürdükleri zaman, ağaca şöyle seslendi:

-Ey ağaç! seni yaratan hakkı için bana haber ver. Bu kadın, kiminle zina etti?

Ağacın bütün dalları dile geldi:

-Koyun çobanıyla dediler. Bundan sonra Cureyc, elini kadının karnına değdirdi ve sordu:

- Ey çocuk , baban kimdir?

Çocuk anasının karnından:

-Koyun çobanıdır, diye ses verdi.

Padişah, Cüreyc'den özür diledi. Ve şöyle dedi:

-Bana izin ver; ibadethaneni altından yaptırayım.

-Olmaz, dedi.

-O halde, gümüşten yaptırayım.

Rahip şöyle dedi:

Önce olduğu gibi, yine çamurla yapın. Bunun üzerine, önceki gibi çamurdan yaptılar.

Âlemlerin RabbiAllah'a hamd olsun.

Salât ve selâm resûllerin en şereflisi, peygamberlerin sonuncusu, efendimiz Muhammed'e âline, ashabına, zevcelerine, tüm zürriyetine olsun.

Allah bize kâfidir; o negüzel vekildir.

Amin!...


Sakız Ağacında Yapılan Hac
Nureddin Cerrahi, çocukluğundan beri anasına karşı büyük bir sevgiyle doluymuş. Hem de ne türlü, âdeta aşka benzer bir sevgiymiş bu! Büyüyüp geliştiği zaman Nureddin Cerrahi'yi anası irşad etmiş. Anası, bahtı güzel yazılmış, hesabı güzel tutulmuş seçkin bir kadınmış.

Nureddin Cerrahi, doğumundan dört yüz yıl evvel müjdelendiği gibi,Cİbrahim Dessûkî'nin sırrını taşıyan olgun, dolgun bir insan olarak âlem halkı içinde parladıktan bir süre sonra, anasının huzuruna vararak
"- Bana izin verde hacca gideyim. Şeriatın bana farz kıldığı görevimi yapayım" demiş.

Annesi bu isteği yerinde görmüş, genç Nureddin de hazırlıklara başlamış. Lazım olan parayı tedarik ettikten sonra bir gün anacığına veda ederek, evden hacca götürecek olan kervanın sahibine giderken yolda iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan bir adam görmüş.

Adam âdeta kendisinden geçmiş, hem ağlıyor, hem Allah'a dua ediyor, yalvariyormuş:
"-Yarabbi! Ölümden evvel lutfet, bana borçlarımı ödemek imkânı ver. Beni borçlu yatırma, Yarabbi!"

Niyazın, ricânın sonu bir türlü gelmeyince, Nureddin Cerrahi meraklanmış, uzun bir zaman beklemiş. Sonunda bir ara dayanamayarak ağlayanı kolundan tutmuş ve sormuş:
"- Kardeşim, ne kadar borcun var senin?"

O anda her halde Nureddin Cerrahi de bu soruyu neden sorduğunu bilmiyordu. Zengin bir adam değildi. Fakat ağlayan adam kendisine sual soran bu güzel yüzlü gence büyük bir ümitle bakmaya başlamıştı. Nureddin Cerrahi bir anda anladı ki karşısındakine canını verse o kadar makbule geçmeyecek... Hemen elini cebine soktu. Hac masrafı olarak kesesine yerleştirdiği paraları eline aldı ve sualini tekrarladı:
"- Kaç para borcun var senin?"

Borçlu cevap verdi. Ne tuhaf? söylediği para tam da Nureddin'in elinde olan kadardı.

Nureddin'in elinde olan kadardı.

Nureddin Cerrahi keseyi ağlayan adamın avuçları içine bıraktı:
"- Bu sana Hakkın bir armağanı!"

İşte böyle, bazen niyaz kapıları açık bulunuyor ve istekler hemen yerine getiriliyordu.

Nureddin, arkasından edilen duaları duymamak ve gururlanmamak için hızla yürüdü. Sonra kendi kendine sordu:
"- Nereye gidiyorum? Artık cebimde hac param yok".

Eve de dönemezdi. Anasıyla vedalaşmış, ona söz vermişti.

Ayakları onu âdeta kendiliğinden Edirnekapı'daki Sakızağacı'na getirmişti.

Nureddin Cerrahi orada durdu ve hac zamanı bitinceye kadar Sakızağacı'nda beklemeye karar verdi.

Gözlerini kapıyor, fersahlarca uzak bir ülkede yapılmakta olan hacca katılıyordu.

Arefe günü, yüz binlerce hacıyla birlikte:
"Lebbeyk! Lebbeyk!" diye feryad eder, çağrışırken gökyüzüne uzattığı elleri, mızrak mızrak, üzerine inen güneşin altında yanıp kavrulmuştu.

Hac töreni bittiği anda Nureddin, Sakızağacı'ndan kalkarak evine geldi. Annesi, görünüşte büyük bir hayret içindeydi:
"- Nasıl olur?" diyordu. "Daha hacılar ancak bugün yola çıkabilir!" Nureddin, bilmezlikten gelen annesine pek bir şey söylemedi. Yorgun ve heyecanlıydı.

Kervanlar dönüp, hacılar evlerinin yeşile boyanan kapılarını çalınca şehirde bir kaynaşmadır başladı. Ama hiç bir hacının konuşacak vakti yok gibiydi. Yükünü eve bırakan doğru Nureddin Cerrahi'nin dergâhına koşuyordu.

"- Tebrik ederiz, tebrik ederiz ey Nureddin. Arafat'ta "Lebbeyk! Lebbeyk!" çağırırken ne güzel, ne mübarektin! hepimiz seni seyrederek nurlandık. Cenab-ı Hak senin haccını cümlemizin haccından makbul tuttu. Bunu müjdelemeye , tebrike geldik."


Salebe
Ebu Ummet-ul Bahilî'nin rivayet ettiğine göre Salebe İbni Hâtip Peygamber'imize
" Ya Rasûlallah, Allah'a duâ et de bana mal versin" dedi.

Peygamber'imiz onun bu arzusunu
"Yâ Salebe, şükrünü edâ ettiğin az mal, şükrünü yerine getiremeyeceğin çok maldan daha iyidir." diye karşılık verdi.
Salabe yine de "Ya Rasûlallah , Allah'a dua et de bana mal versin" diye ısrar etti.
Peygamberimiz ona
"Ya Salabe, beni misâl almak istemezmisin? Allah'ın Rasûlu gibi olmak istemezmisin? Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, dağların benim için altın ve gümüş olmasını dilesem, olurlardı." diye cevap buyurdu.

Salabe bu sefer dedi ki, "Seni Hak dinle peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, bana mal versin diye Allah'a dua edersen, her hak sahibine hakkını vereceğim., şöyle şöyle yapacağım."

Bunun üzerine Peygamber'imiz "Allah'ım, Salabe'ye mal nasib eyle" diye dua etti. Salabe de koyun edindi.

Salabe'nin edindiği koyunlar böcek gibi üredi. Öyle ki, sürüsüne Medine dar geldiği için vâdiye taşındı. Bu yüzden öğle ve ikindiyi cemaatle kılıp, diğer vakitler cemaatten geri kalmaya başladı. Bu arada sürü üremesine devam ettiği için Salabe başka bir yere taşınmak ihtiyacını duydu ve Cuma'dan başka hiçbir namazı cemaatle kılmamaya başladı.

Derken sürü böcek gibi üremeye devam etti. Salabe de Cuma günleri kervanların yoluna çıkarak Medine'de olup bitenleri öğrenir oldu.

Bir gün Peygamber'imiz "Salabe ne yapıyor?" diye sordu. O'na "Ya Rasûlallah, sürü edinince Medine'ye sığmaz oldu" diye başlayarak olup bitenleri anlattılar. Peygamber'imiz "Yazık Salebe'ye, yazık Salebe'ye yazık Salebe'ye" diye buyurdu.

Bu sırada "Onların mallarından belirli bir sadaka al, böylece onları temizlemiş ve nefislerini arındırmış olursun. Onlar için duâ et, senin duân onları huzura kavuşturur."(Tevbe süresi âyet: 103) meâlindeki âyet inerek zekat vermek farz kılındı.

Peygamber'imiz Cuheyne kabilesi ile Beni Suleym kabilesinden iki kişiye yazılı bir emirname verip zekât toplamakla görevlendirdi., onlara "Saleb Bin Hatib ile Beni Suleym'den falan adama varıp zekâtlarını alın" diye emir verdi. Adamlar yola çıkıp Salebe'ye vardılar, Peygamber'imizin emirnamesini okuyarak kendisinden zekâtını vermesini istediler.

Salebe tahsildarlara "Bu cizyeden başka birşey değil, Bu cizyeden başka birşey değil, Bu cizyenin kardeşidir, gidin işiniz bitince bana yine uğrayın" dedi.

Bunun üzerine tahsildarlar Suleymi'ye yöneldiler. Suleymi onların geldiğini duyunca develerin en semizini seçerek onu zekatlık olarak ayırdı ve tahsildarları onunla karşıladı. Tahsildarlar bunu görünce " En semiz deveyi vermen gerekli değil, o yüzden bunu senden almak istemiyoruz" dediler. Suleymi "Ne münasebet alın onu, ben gönül hoşnutluğu ile veriyorum. Onu siz alasınız diye ayırdım." dedi.

Tahsildarlar görevlendirdikleri diğer zekâtları toplamayı bitirince geri dönerken Salebe'ye bir daha uğradılar, zekâtını vermesini istediler. Salebe bu sefer onlara "Yanınızdaki yazıyı gösterin" dedi. Yazıya göz atarken yine "Bu cizyenin kardeşidir, siz gidin ben ne yapacağımı düşüneyim" dedi.

Tahsildarlar Paygamber'imize döndüler. O onları görür görmez daha kendileri ile konuşmadan "Yazıklar olsun Salebe'ye" dedi. ve Suleymi'ye duâ etti. Tahsildarlar da Peygamber'imize gerekSalebe'nin ve gerekse Suleyni'nin nasıl davrandığını anlattılar. Bunun üzerine Allah (C.C.) Salebe Hakkında:

"Onlardan bir kısmı "Eğer Allah bize mal bağışlarsa mutlaka zekat verir ve mutlaka salihlerden oluruz" diye söz verdiler. Fakat Allah onlara mal bağışlayınca onu cimrilik ettiler, arka dönüp sözlerinden caydılar.

Allah da kendisine verdikleri sözden cayarak yalan söyledikleri için O'nun karşısına çıkacakları güne kadar kalblerine nifak ekmek suretiyle onları cezalandırdı." (Tevbe Suresi, Ayet: 75-77) mealindeki ayet indi.

Bu sırada Peygamber'imizin yanında bulunan Salebe'nin bir akrabası, inen ayeti duyunca Salebe'ye vararak ona "Yâ Salebe, anan ölesi, ulu Allah senin hakkında öyle şöyle bir ayet indirdi." dedi.

Bunun üzerine yola çıkan Salebe, Peygamber'imize vararak zekatını almasını istedi. Peygamber'imiz kendisine
"Allah, bana senden zekat almayı yasakladı" diye cevap verdi.

Peygamber'imizin bu cevabı üzerine Salebe başına toprak serperek döğünmeye koyuldu.

Peygamber'imiz ona
"İşte senin amelin, verdiğim emri yerine getirmedin." dedi.Peygamber'imiz (aleyhissalatu ve sellem) vereceği zekâtı almak istemeyince evine döndü.

Peygamber'imiz (s.a.v.) Ahirete göçünce Salebe, zekât borcunu Hz. Ebû Bekr'e getirdi, fakat Ebû Bekr de onu geri çevirdi. Arkasından Hz. Ömer'e getirince o da kabul etmedi. Hz. Osman'ın halifeliğe geçişinden sonra da Salebe Öldü.




ŞAM'DAN GELEN YAHUDİ
İbn Abbas (r.a.) şöyle anlattı:

-Şam'da bir Yahudî vardı. Bir cumartesi günü Tevrat'ı okudu. Ondaki müjdeyi gördü. Oraya baktığı zaman , dört yerinde Resûlüllah (s.a.v.)'ın vassfını buldu. Onları kesti ve yaktı.

İkinci bir cumartesi, baktığı zaman, aynı şeyleri, Tevrar'ın sekiz yerinde buldu. Onları da kesip yaktı.

Üçüncü cumartesi baktığı zaman, aynı şeyleri Tevrat'ın oniki yerinde buldu.

Kendi kendine düşündü ve şöyle dedi:

-Eğer bunları da koparırsam, Tevrat'ın tümü onun vasıflarıyla dolacak.

Arkadaşlarına Resûlullah (s.a.v.)'ı sordu; şöyle dediler:

-Yalancının biridir. En iyisi, ne sen onu gör; ne de o seni görsün.

Şyle dedi:

-Musa'nın Tevrat'ı hakkı için , benim onu ziyaretime kimse engel olamaz.

Onun böyle demesi üzerine izin verdiler. O da, bineğine bindi; gece gündüz yola koyulup gitti. Medine'ye yaklaştığı zaman; onu Selman karşıladı.

Selman, güzel yüzlüydü. Onu görünce Muhammed (s.a.v.) sandı. Halbu ki, Resûlullah (s.a.v.) üçgün önce vefât etmişti Selman ağladı ve şöyle dedi:

- Ben onun kölesiyim.

-Peki o nerede? Diye sorunca, Selman(r.a.) düşündü:

-Vefat etti, dese, dönüp gidecek.

-Sağdır., dese, yalancı olacak.Şöyle dedi:

-Gel benimle, seni arkadaşlarının yanına götüreyim.

Mescide girdiği zaman, ashabın tümü mahzun bir hâlde idiler.

Resûlüllah(s.a.v.)'ı onların arasında sanarak:

-Selâm sana ey Muhammed! dedi. Bunun üzerine ashabın ağlaması arttı.

-Sen kimsin? Yaramızı tazeledin. Galiba bir yabancısın. Üçgün oluyor. O vefât etti.

Bunu duyan Yahudî bir sayha attı ve şöyle dedi:

-Vay perişanlığıma, o kadar yolum da boşa gitti. Keşke anam beni doğurmasaydı da; Tevrat'ı okumayaydım. Tevrat'ı okuyunca da onun vasfını görmeyeydim. Onun vasfını gördüm; bari kendisini göreydim.

Bundan sonra şöyle dedi.

-Ali burada mı, onu bana anlatsın.

-Evet burada, deyince sordu:

-Adın nedir?

-Ali deyince , şöyle dedi:

-Senin ismini de Tevrat'ta buldum.

Bundan sonra Hz. Ali(r.a.) şöyle anlattı:

-O ne uzun boyluydu; ne de kısa. Başı yuvarlaktı. Alnı genişti. Gözleri siyah ve irice idi. Kirpikleri uzundu. Görüldüğü zaman dişleri arasından nur yayılırdı. Saçlıydı. Elleri ve ayakları etliceydi. Yürüdüğü zaman , yüksek bir yerden iniyormuş gibi ayağını yerden kuvvetle kaldırırdı. İki omuzu arasında nübüvvet mührü vardı.

Yahudî bunları dinledikten sonra şöyle dedi:

-Doğrusun yâ Ali, onun Tevrat'taki vasfıda böyledir.

Bundan sonra şöyle dedi:

-Yâ Ali! Onun bir elbisesi kaldı mı, koklamak istiyorum.

Bunun üzerine Hz Ali(r.a.), Selman (r.a.)'a şöyle dedi:

-Ey Selman! Fatıma'nın kapısına git ve söyle : Babası Resûlüllah'ın cübbesini versin, getir...

Selman, Fatıma'nın kapısına gitti ve şöyle dedi:

-Ey peygamberin övündüğü kapı! Ey evliyanın ziynet kapısı.

Hasan ve Hüseyin ağlıyorlardı. Kapıyı vurunca , Hz. Fatıma içerden şöyle dedi:

-Yetimlerin kapısını çalan kimdir?

-Ben Selman, dedi. Sonra Hz. Ali'nin dediğini ona anlattı.

Bunun üzerine Hz. Fatıma ağladı ve şöyle dedi:

-Babamın cübbesini kim giyecek?

Ona dair şeyler anlattı. Yedi yerinden hurma lifi ile dikili idi. Hz. Ali onu alıp kokladı. Sonra sahabe alıp kokladı. Bundan sonra, Yahudi aldı, kokladı ve şöyle dedi:

-Bunun kokusu ne kadar güzeldir. Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.)'ın kabrine gitti. Başını semaya kaldırdı ve şöyle dedi:

-Yâ Rabbi! Sen'in birliğine, eşin ve ortağın bulunmadığına şahadet ederim. Bu kabrin sahibinin, esnin Resûl'ün ve Habib'in olduğuna şehadet ederim. Onun söylediklerini tasdik ediyorum.

Eğer müslümanlığımı kabul ediyorsan, bu saatte ruhumu al! Bundan sonra, düşüp öldü.

Onu, Hz. Ali(r.a.) yıkadı. Baki mezarlığına defnetti.

Allah ona rahmet eylesin. Bizi salihler zümresiyle haşreylesin.

Amin!...


ŞEHADET ARZUSU
Sa'd Bin Ebi Vakkas anlatıyor:

" Uhud savaşında... Bir ara baktım. Abdullah bin Cahş yanıma geldi. Dedi ki:

" Şöyle bir kenara çekilsek, ben dua etsem, sen amin desen; sonra istersen sen dua et, ben amin diyeyim olmaz mı?"

Ben de davetine icabet ettim ve olur dedim. Bir kenara çekildik. Önce ben dua ettim:

" Allah'ım! Bugün benim karşıma güçlü, kuvvetli birini çıkar, onunla çarpışalım, ben onu öldüreyim. Böylece hem en büyük hizmeti yapmış olayım, hem de ganimetini alayım" Abdullah Bin Cahş (ra) bu duaya "amin" dedi.

Allah'a yemin olsun istediğim oldu.

Sonra Abdullah Bin Cahş (ra) dua etti:

" Allah'ım! Bugün benim karşıma güçlü, kuvvetli, zorba birisini çıkar. Onunla kıyasıya savaşayım. Sonra o beni öldürsün. Bununla yetinmeyip karnımı yarsın. Kulaklarımı, burnumu kessin. Ve ben o halimle huzuruna çıkayım. Sen bana:

" Kulum Abdullah! Sana verdiğim azaları ne yaptın? Bunları kim böyle yaptı?" diye sorduğunda ben de:

" Ey Rabbim! Emanet olarak verdiğin o azaları yerinde kullanamadım. Haklarını veremedim. Sağlam olarak onlarla senin huzuruna çıkmaktan haya ettim. Bunun için onları senin ve Resul'ünün yolunda harcadım " diyeyim. Sen de bana: " Doğru söyledin " diyesin ve beni affedesin...

Bu duaya amin demek içimden hiç gelmedi. Fakat sözleştiğimiz için amin dedim. Vallahi onun duası benimkinden daha hayırlıydı. Vallahi akşama doğru onu gördüm. Burnu ve kulağı bir ipte sallanıyordu."

Aynı şehadet ve arzuya sahip olarak yüce huzuruna çıkma ve ebedi huzuruna kavuşma reca ve niyaziyle...

Amin...


ŞEYHİN KEDİSİ
Zamanın ulularından Ahi Ferc Zencani Hazretleri'nin bir kedisi vardı. Evinde de hiç misafir eksik olmazdı. Her zaman müridleri ziyarete gelirler o da müridlerine bir şeyler ikram ederdi.

Gelecek misafirlere yemek hazırlamak istendiği zaman kedi çağrılırdı. Kedi ne kadar miyavlarsa hizmetçi tencereye o kadar su ilave ederdi. Her miyavlaması için bu miktar bir bardaktı. Bir gün yamak hazırlandı, misafirlerin önüne kondu. Fakat gelen misafirlerin sayısı yemekten fazla çıktı. Kedinin miyavlamasına şaşırıp kaldılar. Biraz sonra kedi misafirlerin içine girdi, misafirleri teker teker kokladı. Ve en sonunda da birinin üzerine vardı işedi.. Sonra araştırıldığında bunun bir gayri müslim olduğu anlaşıldı.

Yine bir gün , aşçı çömleğe sütlaç yapmak için süt doldurmuştu. Bir zehirli yılan gelerek çömleğin içine girdi. Aşçının bundan haberi yoktu, kedi gelip çömleğin etrafında miyavlamaya ve feryad etmeye başladı. Aşçı bunun halinden bir şey anlamadı. Onu azarladı ve oradan kovaladı. Fakat bir fırsatını bulan kedi kendini çömleğin içine attı ve orada öldü. Çömleği boşalttıkları zaman kara bir yılanı çömleğin içinde ölmüş olarak buldular.

Şeyh Ahi Ferc Zencanî Hazretleri:

-O kedi kendini dervişlere feda etti. Onu yıkayıp kabre koyunuz ve ziyaretgâh ediniz, buyurdu.

Halen kabri Zencan'da ziyaret yeri olarak bilinmektedir.



ŞEYTANIN OYUNU
-İsrailoğulları arasında biri vardı. İbadethanesinde ibadet ederdi. İsmi Âbid Bersesisa idi. Duası makbul bir kimseydi. İnsanlar hastalarını ona getirirlerdi. O da onlara dua edince iyi olurlardı.

İblis, şeytanlarını çağırdı ve sordu:

- Bu abidi kim yoldan çıkarabilir? O sizi artık aciz bıraktı.Ona bir şey yapamıyorsunuz.

Şeytanlardan bir ifrit dedi ki:

-Onu ben fitneye düşürebilirim. Eğer ben onu yoldan çıkarmazsam, senin yakının değilim.

Bunun üzerine İblis:

-Sen ona git dedi. O ifrit şeytan yola çıktı. İsrailoğulları sultanlarından birinin konağına girdi. Sultanın zamanın en güzeli sayılan bir kızı vardı. Babası, anası ve kardeşleri ile beraber oturuyordu. O kızı çarptı, aklını aldı.Delirtti. Üzerine üşüştüler, ama çaresiz kaldılar.

Sonunda delilerin yanına atıldı. Günlerce orada kaldı. Günün birinde o ifrit, insan süretinde geldi. Onlara şöyle dedi:

-Eğer o kızın iyileşmesini istiyorsanız, falan rahibe götürün. Ona okur, duâ eder. Böylece iyileşir.

Alıp götürdüler. Rahip ona duâ edince; iyileşti. Hastalığından kurtuldu.

Dönüp geldiler, hastalığı yeniden geldi. Bu defa insan kılığındaki ifrit onlara şöyle dedi:

-Eğer onun tamamen iyileşmesini istiyorsanız, bırakın o rahibin yanında bir kaç gün kalsın.

Kızı götürüp rahibin yanına bıraktılar. Rahip yanında kalmasını istemedi, ama kalması için ısrar ettiler; bırakıp gittiler.

Rahip, gündüzleri daima oruç tutar, geceleri ise, ibadetle geçirirdi.

Rahip yemeğe oturduğu bir sırada,ifrit kızın cinnetini tazeledi. Her yanını açtı; ama rahip ondan yüz çevirdi.

Bu iş böylece uzayıp gitti; günün birinde rahip onun yüzüne ve vücuduna baktı. Benzeri görülmemiş bir yüz ve benzeri görülmemiş bir vücut olduğunu gördü. Dayanamadı , ona yanaştı, vuslata erdi.

Bunun üzerine ifrit ona geldi; şöyle dedi:

-Sen, o kızla zina ettin. Bu yaptığın işten ötürü sultanın cezasından kurtulamayacaksın. Onu öldürmeli ve ibadethanene gömmelisin. Onu, sana sordukları zaman da şöyle dersin:

-Eceli geldi; öldü.Onlar, seni doğrularlar.

Kızın üzerine yürüdü, kesti, gömdü. Gelip kızlarını sordukları zaman, onlara kızın öldüğünü haber verince, inandılar, dönüp gittiler.

Bir başka rivayette ise, sordukları zaman onlara şöyle dedi:

-İyileşti evine gitti.

Onun bu sözüne inanıp gittiler. Akrabalarının evinde aramaya başladılar. Bu arada ifrit onlara geldi ve şöyle dedi:

-Rahip ona zina etti.Duyulacağından korkunca da kesip gömdü. Bunun üzerine sultan öc almak arzusu ile adamları ile rahibin yanına geldi. Kızın mezarını açtılar, boğazlanmış olduğunu gördüler.

Rahibi yakalayıp idam yerine götürdüler.

Rahip asılacağı sırada, ifrit geldi ve rahibe şöyle dedi:

-Sana bu yapılanları ben yaptım. Onu başkasının başkasının boğazladığını haber verip seni kurtaracağım. Onlar benim bu sözüme inanırlar. Eğer Allah'ı bırakıp bana secde edersen bunu yaparım.

Rahip:
Bu halde sana nasıl secde edeyim? Deyince, ifrit şöyle dedi:

-Başınla bana imalı secde et, razı olurum.

Rahip, böylece ona secde etti.

Bunun üzerine ifrit şöyle dedi:

-Ben senden uzağım.

Allahu Teâlâ bunu şöyle anlattı:

-"Şeytanın misali şöyledir ki, bir insana; inkâr et! der. O insan inkâr edince de şöyle der:

-"Ben, senden uzağım Ben, Âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım."

Her ikisinin akıbeti cehennemde sonsuz kalmaktır. Bu zalimlerin cezasıdır."(Haşr süresi, ayet 16,17)

 
  Bügün 58 ziyaretçi burdaydı
hakka-dogru.de.tl


Bu Sitede Gördükleriniz tek bir amacla yapilsmisdir, Müslümanlarin Dini daha yakindan görüp Ögrenip ve aradaklarini cok aramadan hepsini biryerde bulabilmeleri icin kurulmusdur. Bu Sitede okuyacaklariniz görebilcekleriniz Resimler, dinleyebilcekleriniz Ilahiler ve her türlü baska konular Ehl-i Sünnet İtikâdı yolunda olan Dini Kitaplardan Dini Sitelerden alinmisdir. Aldiklarimi Orjinal halinde birakiyorum. Insallah benim aldigim yerlerde hakklarini helal ederler...


 
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden