Hakka-Doğru
  İRTİHALLERİ
 

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN İRTİHALLERİ

Peygamber Efendimiz, bu fâni dünyâdan göçeceği zamanın yaklaştığını anladı. Safer ayının 19.gecesi kimseye sezdirmeden, Bakî mezarlığına giderek, orada yatan Eshâbını selamladı ve; "Yakında biz de aranızda olacağız." dedi.

Mezarlıktan dönünce hastalığı arttı. Hz.Âişe, O'na başının ağrıdığını söyleyerek, "Vay başım!" dedi.

Buna Peygamber Efendimiz, şu karşılığı verdi: "Yâ Âişe! Senin değil, asıl benim vay başım. Senin başının ağrısı geçer gider. Baş ağrısı, benimkidir." buyurarak irtihâlinin yaklaştığını işâret etti.

Hastalık günden güne artıyordu. Buna rağmen mescide çıkıp namazda imam oluyordu. Bir gün dermansız kalınca Hz.Ebû Bekr'in cemâata imam olmasını emretti. Hz.Ebû Bekir cemâate üç gün imamlık yaptı.



Nesi Varsa Sadaka Veriyor

Hastalığı sırasında, Ezvâcı Tâhirât'ın yanlarında nöbetle kalıyordu. Hastalığı ağırlaşınca, izin isteyerek Hz.Âişe (R.Anha)'nın odasında istirahat etmeğe başladı. Yedi dirhem parası vardı. Bunları sadaka vermelerini söyledi. Hastalığı ile meşgul olduklarından telaşla unutmuşlar, dağıtmamışlardı. Bir ara hastalığı hafifleyince; "Paraları ne yaptınız?" diye sordu.

Hz.Âişe; "Duruyor" dedi.

Onları getirtti. Avucuna alarak; "Bunlar elde dururken ölürsem, Allah hakkındaki îtikâdım nice olur?" dedi ve hepsini fakirlere sadaka olarak dağıttırdı.

Vefâtında nakit olarak hiç parası kalmadı. Biraz ev eşyası ve malı vardı. Zevcelerine hisselerini ayırdıktan sonra, kalanını müsâfirlere, gelen heyetlere, yoksullara, yolculara sarf olunmak üzere vasiyet etti. Nesi varsa ümmetine bıraktı. Başka geriye mal bırakmadı.

Kalan eşyaları ise şunlardı: Elbisesi, iki kilim, bir çarşaf, birkaç su kabı, tarak, makas, misvak ve yattığı sediri. Bu eşyalar zarûri ihtiyaçlardı. Bir de gümüş mührü vardı. Mührün üzerinde; «Muhammed-ün Rasûlüllah» yazılı idi.

Bu mührü daha sonra, Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer ve Hz.Osman kullanmıştır.


 

Kızı Hz.Fâtıma İle Başbaşa

Hz.Fâtıma, her gün gelerek, Hz. Âişe'nin odasında yatmakta olan babasını ziyâret ederdi. Hayatta kalmış tek evlâdı o idi. Bir def'asında Hz.Fâtıma; "Kim bilir ne acılar çekiyor babacığım." deyince,

Allah Rasûlü, O'na; "Babasının sevgili kuzusu! Bugünden sonra babacığın hiç acı çekmeyecek." cevabını verdi. Bu söz, bu elem dünyâsından göçeceğine işâretti.

Yine bir defâsında, Peygamber Efendimiz, kızı Hz.Fâtıma'yı yanına çağırarak, kulağına bir şeyler söyledi, Hz.Fâtıma ağladı. Tekrar bir şey söyleyince, tebessüm etti.

Hz.Âişe sordu. Hz.Fâtıma şöyle cevap verdi: "Önce ölüm haberini duyunca üzüldüm ve ağladım. Sonra «Ehli Beyt'imden ilk yanıma gelen sen olacaksın.» buyurunca, O'na tekrar yakında kavuşacağım için sevindim." dedi.

Zerâfet timsâli Hz.Fâtıma, babasından altı ay sonra Rahmet-i Rahmân'a kavuştu. Fakat, arkasında Allah Rasûlü'nün kokusunu taşıyan Hz.Hasan ile Hz.Hüseyin'i bıraktı.

«Allâh'ın selâmı, bereketi ve mağfireti onların üzerine olsun.»


 

Hastalığı Esnâsındaki Hutbeleri

Kâinâtın Efendisi, hastalığı esnâsında, birkaç defa Eshâbına nasîhatlarda bulundu. Ensar ile Muhâcirlerin kardeşçe geçinmelerini tavsiye etti ve şöyle buyurdu: "Benim irtihâlimi düşünüp telâş ediyormuşsunuz. Hiçbir peygamber ümmeti içinde ebedî kaldı mı ki, ben de kalayım. Ben Hak Teâlâ'ya kavuşacağım ve buna hepinizden ziyâde lâyıkım. Ben size şefkatli ve merhametliyim. Sizler yine bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer Havz-ı Kevser kenarıdır. Her kim orada Benimle buluşmak isterse, elini ve dilini kötülüklerden tutsun.

Ey halk!

Günah ve mâ'siyet, ni'metin değişmesine sebep olur. Eğer halk, yâr ve mûti olursa, emirler, âmirler ve baştakileri de öyle olur. Eğer halk fâcir olursa, onlar da ona göre olur."

Rasûlü Ekrem, Mescîd-i Nebevî'nin minberine oturarak; "Allâhü Teâlâ, bir kulunu dünyâ ile âhiret arasında serbest bırakmıştır, kul da âhireti seçmiştir." buyurdu. Bu ifadeleri ile Peygamber Efendimiz kendisini kasdedip irtihallerine işaret buyuruyorlardı.

Hz.Ebû Bekir, Rasûlü Ekrem'in ne demek istediğini anlamış ve ağlıyarak şöyle demişti: "Annelerimiz, babalarımız sana fedâ olsun Yâ Rasûlellah".

Peygamber Efendimiz, onun sözlerini keserek halka nasîhat etmeğe başladı. Hz.Ebû Bekir'den çok memnun olduğunu söyledi. "Sohbetinde ve malında bana emniyetli insan Ebû Bekir'dir. Eğer bir dost edinseydim, mutlaka Ebû Bekr'i edinirdim. Fakat, İslam kardeşi edindim." buyurdu.

Mescide açılan bütün kapıları kapattırdı. Yalnız, Ebû Bekr'in kapısını kapattırmadı. Daha sonra odasına girdi.

Bir gün Hz.Ebû Bekir sabah namazını kıldırırken, Allah Rasûlü kendinde bir hafiflik hissederek mescide geldi. Müslümanların namaz manzarası onu çok memnun etti. Onların toplulukları ile kalbi mutmain oldu. Kendinden sonra, Hz.Ebû Bekri'nis Sıddık (R.A.) gibi bir kimsenin, O'na hâleflik etmesine çok sevinerek tebessüm etti. Eshab ise, Yüce Rasûl'ü görünce sevinçlerinden namazlarını bozacaklardı. Allah Rasûlü'nü artık iyi oldu zannettiler. Hatta, Hz.Ebû Bekir birazcık geri çekildi. Peygamberimiz, onu sırtından öne doğru iterek sağ yanına oturdu. Eshâbıyle namazını edâ etti. Namaz bitince Eshâbına dönerek kuvvetli bir sesle şöyle hitâb etti:

"Ey insanlar!

Ateş yakıldı. Fitne gece karanlığının gelişi gibi yaklaştı. Ben Kur'ân'ın helâl ettiğini helâl, haram ettiğini haram ettim. Allah, Peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen kavme lânet etti".

Bununla Peygamber Efendimiz, kabirleri çok fazla büyüterek, putçuluğa gidilmesini önlemeğe işâret ediyordu. Allah Rasûlü, Eshâbının terbiyesini hiçbir an bile ihmal etmemişti. Hatta ölüm döşeğinde bile.


 

Vasiyetnâme Yazdırmak Arzusu

Rasûlü Ekrem, hastalığı ağırlaştığı zaman bir şey yazdırmak düşüncesiyle kâlem kağıt istedi. Ne yapacağını anlamadıkları için; «Acaba hastalığın te'siri ile mi yapıyor» diye konuşanlar oldu. Hastalığı hâlinde O'nu rahatsız etmeyelim dediler. Bunun üzerine yazdırmak istediği yazılmadan kaldı.

Acaba ne yazdıracaktı?

Üstazlarımızın beyânı odur ki; «Men kâle lâ İlâhe İllallâh Muhammed-ün Rasûlüllâh, hâlisan ve muhlisan dehâle'l-Cenneh (Her kim ki hâlisan ve muhlisan lâ İlâhe İllallâh Muhammed-ün Rasûlüllâh, derse Cennete dâhil olur.)» yazdıracaktı. Çünkü daha evvel Kelime-i Tevhid'den konuşmuştu.

 

Mübârek Ağzından En Son İşitilen Söz

Kâinât'ın Yüce Efendisi, hicretin onbirinci senesi, Rebîulevvel ayının 12. Pazartesi günü duhâ (kuşluk) vaktinde, dünyâ âleminden âhiret âlemine intikal etti (8 Haziran 632). Mübârek ağzından en son işitilen söz; "Refîki A'lâ'ya, Refîki A'lâ'ya! (En büyük dosta, En büyük dosta)" demek oldu.

Melekler selâmlayıp sevinmeğe, mü'minler de ağlayıp üzülmeğe başladılar.

Memâtın da hayâtın gibi temiz ve pâk Yâ Rasûlallâh.

Sonsuz salât ve selâm; Peygamber Efendimiz'e, O'nun Ehl-i Beyt'ine ve bütün Eshâbı'na olsun. ( Â m î n )
 

 
  Bügün 79 ziyaretçi burdaydı
hakka-dogru.de.tl


Bu Sitede Gördükleriniz tek bir amacla yapilsmisdir, Müslümanlarin Dini daha yakindan görüp Ögrenip ve aradaklarini cok aramadan hepsini biryerde bulabilmeleri icin kurulmusdur. Bu Sitede okuyacaklariniz görebilcekleriniz Resimler, dinleyebilcekleriniz Ilahiler ve her türlü baska konular Ehl-i Sünnet İtikâdı yolunda olan Dini Kitaplardan Dini Sitelerden alinmisdir. Aldiklarimi Orjinal halinde birakiyorum. Insallah benim aldigim yerlerde hakklarini helal ederler...


 
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden